YORGUN MEKİK
Epeydir kendime acıma günleri düzenliyorum, evet millet ne
haldeyken utanmadan kendime için için acıyabiliyorum ben.
Ve dahası çok değersiz buluyorum kimi zaman, kaç yaşına
geldin naneli bana şöyle elle tutulur bir başarını söyleyebilir misin diyorum
Sadece kariyer değil , özellik , huy , karakter , ilişkiler
, yetenek iyi yaptığın birşey yani
Neler biliyorum net olarak mesela, oradan buradan birşeyler,
okuduğum kitaplardan bile çok az şey aklımda kalıyor
Neyde sebat etsem örneğin insan ilişkileri; sonunda bir
varoş içimden çıkıveriyor ve sanki hiç medeniyet görmemiş gibi davranıyor
Ben çoğu zaman sabrımın son suyunu da sıkıyorum ondan mıdır
bu patlamalar?
Sonra diyorum ki insanların bana saygılı davranma konusunda
onları engelleyecek ne yapıyorum ya da bana saygısızca davranabileceği haddi onlara
ne ara veriyorum?
Samimi davranmak mı sorun? Kaskatı buz gibi olsam böyle olur
muydu?
Hayatım ev-iş ve çocukların okulları arasında dokuma tezgahlarında
giden mekik gibi (hiç gördünüz mü bilmiyorum hızlı bir şekilde ileri geri
gider) gidiyor.
Gece millet uyurken yemek yapıp, daha insanlar uyanmadan
kahvaltı hazırlıyorum.
Bu kadar akıl ve vücut performansı gerektiren bir
koşturmacada ruhsal olarak alabildiğim tek enerji: kitap okumak ve çok şükür ki
namaz.
Ayrıca bazen beni rahatlatan birkaç şeye denk geliyorum
Önemsediğim ya da hayran kaldığım yazarların, sağlam kitap
okuyucuların yorumları ile kimi zaman birebir aynı düşünürken -yaa bende böyle
düşünüyordum- demek, bazen de -onlardan
kendimi daha cesur hissederek gerçek düşüncelerimi daha pervasız söylemek.
Her paylaştığınız kitap güzel olamaz arkadaş , her kitap
anlaşılır olamaz. Bazıları gerçekten çok anlamsız ya da onların atfettiği
anlamları taşımıyor belki yazar bile böyle düşünmedi yazarken hani.
İşte böyle zamanlardan kendime olan ölü güvenim bir
bakıyorum zombi gibi kımıldanmaya başlıyor toprağın altından.
Ay diyorum ay ay ben birşeyler biliyorum ya, fena değilim aslında
Fatma Bayram Hoca ile yapılan bir okuma atölyesinde Hoca
demişti ki “iyisiniz aslında biraz zaman harcasanız hiç fena şeyler çıkmayacak sizden”
Benim bir şeyi çok iyi yapabilmek için harcadığım zaman o
kadar fazla olmalı ki o zaman iyi yaptım diyebiliyorum. Böyle bir zaman son 7-8
yıldır da hiç olmadığı için o yüzden hep yarım gibi hissediyorum yaptıklarımı,
okuduklarımı.
Nasıl anlatsam, sadece kitap da değil bir toz alacağım tamam
mı, iyi almalıyım yani o yüzden çok mesai harcıyorum. Bir valiz hazırlayacağım
neler düşünüyorum bir bilseniz
Tabii bu durum beni fazla yoruyor, yarım yamalak yapılan
işleri toparlamak düzeltmek. Sessizce üstüme ilave edilen işler var gözükmeyen
Neyse kendime acıma seansımı bitireyim bir iki kitaptan
bahsetmek istiyorum
Biri Fatma Bayram Hoca’nın Bir Vaize’nin Okumaları , diğeri
çocuk kitabı; Yalnız Kurt ile Vız Vız
Önce Bir Vaize’nin okumalarından başlayım, işaretlediğim
epey bir yer oldu ama bana en iyi gelen ne derler; derde deva sadre şifa olan
bir bölümü alıntılıyorum:
“... Altı yıl önce okuduğum bu kitaptan malesef somut bir
fikir ya da bilgi hatırlamıyorum. Madem bu kadar kısa süre içinde unutuyoruz,
yazık değil mi onca zamana, emeğe? Ama okumasaydım ne yapardım hayatla? En azından
biri kesin, diğeri umulan iki faydası olduğunu düşünüyorum okuduklarımın.
Birincisi okunduğu günleri daha kolay geçirmemi, nefes alabilmemi, dünyamı
güzelleştirmeyi, Manguel’in ifadesiyle “kaos içinde ahengi sürdürmeyi” sağlıyorlar.
İkincisi -umarım- okuduğum her şeyi unuttuğumu zannetsem de illa bir küçük
bakış açısı, bir parça zenginlik katıyorlardır düşüncelerime. Umarım adını tam
koyamasak da yeni bir tortu ekliyorlardır birikimlerimize.”
Bende böyle düşünüyordum sonra da kendimi teselli için bir tuğla
koyuyordur beynimde herhalde okuduklarım diyordum. Hoca bir tortu demiş ve çok
daha güzel anlatmış.
Bana göre bu denli iyi bir okuyucunun bunları yazması hem
benim gibi çömezler için umut verdi.
Hem de daha iyi okudukça ben de böyle güzel ifade edebilir
miyim düşüncelerimi diye heyecanlandırdı.
Bu hafta çok fazla çocuk kitabı okudum. Sayısını gerçekten
saymadım ama çocuk kitaplarının da benim üzerimde -hadi diğer eleştirmenler
gibi sağaltıcı kelimesini kullanayım – sağaltıcı bir etkisi var.
B. ‘ye kitap ararken Yalnız Kurt ile Vız Vız ‘ı gördüm. Cary
Fagan yazmış.
Yazarın adını daha önce duymuştum ama okumak nasip olmadı.
İki kitabını aldım. Yalnız Kurt ile Vız Vız Denizaltı Macerası
ve Yalnız Kurt ile Vız Vız Müzik Macerası.
Denizaltı macerasını bitirdim.
Kitabı okurken kendi kendime kıkırdıyordum, bence çocukların
hayal gücünün rengarenkliğini ve bazen de saçmalığını iyi anlatmış yazar.
Renata yalnız takılan bir bebe, kaç yaşındaydı
hatırlayamadım şimdi.
Kitap okuyor sürekli. Arkadaşa ihtiyacı olmadığını
düşünüyor.
Anne-babası ile geçen diyalogları aktarıyorum;
Annesi “ Arkadaşsız olmak sağlıklı değildir” diye ısrar etti.
“Ben son derece sağlıklıyım” dedi Renata. “Arkadaşlar mikrop
taşır. Burunları akar. İnsanın üstüne üstüne öksürürler . Onlar olmadan çok
daha sağlıklıyım.”
“Bir fikrim var,” dedi babası. “Yan evde oturan şu tatlı
çocuğu bize davet etmeye ne dersin?”
“Hiçbir ortak yanımız yok” dedi Renata.
“Var, ikiniz de insansınız,” dedi annesi.
Böyle işte biraz ağladım biraz güldüm biraz hayal kurdum ve
gün sonu raporunu şükürle kapattım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder