25 Temmuz 2023 Salı

Yirmi dokuzdan sonra ne gelir?

 


Bu kitabı 21 Temmuz Cumartesi günü kütüphaneden aldım. 24 Temmuz Pazartesi günü bitirmiştim

Kitap okurların kimileri ve bazenleri (bunu yeğenim Hamza küçükken söylerdi) ben de, çok satanlar ibaresi olunca bir temkinli yaklaşırız belki de bir kibirdir bu

Herkes beğendiyse çok duyulduysa yani şimdi bende o "herkes" in içine girmeyim daha elitist daha entelektüel kitapları okuyorum havalarında oluyoruz 

Çünkü bazenleri de bazı tanınmış ve fikrine değer verilen kitap okurları halka açık yorumlarında benim beğendiğim bir kitaba "balon" diyebiliyor ya da lüzumsuz birileri "vakit kaybı" olarak yorumluyor 

Durum böyle olunca basit gibi görülen kitaplar ya da arabesk bir şarkı beğenilse de sanki saklıyoruz bunu, utanıyoruz bu zevkimizden 

Halbuki adı üstünde bu o kişiye ait bir zevk yani keyif alabilmesi için başka kişilerinin onayını almaya ihtiyacı olmamalı 

Kitabın orjinal adı Where the Crawdads Sing

Birebir çevirisi "Kerevitlerin Şarkı Söylediği Yer"

Çeviriyi gayet başarılı buldum, (şiirlerin tam olarak ne anlatmaya çalıştığı anlaşılmasa da) 

Kitabı 3 günde (2 çocuk ve işler düşünülürse 431 sayfa) bitirdiğime göre çok beğendim 

Hala kitapları ilk etapta beğendim ya da beğenmedim olarak yorumluyorum 

Bir sefer ansiklopedik okuma atölyesine katılmıştım, bu atölyenin sonradan farkettiğimde bana kalıcı bir alışkanlık kazandırdığını gördüm 

Yazar ne diyor, ne demiyor sayfayı bir sonraki sayfaya çevirdiğimde aklımda ne kaldı, ne düşünüyorum bu yazılanlarla ilgi 

Yani bana bir sorgulama odacığı açtı, dümdüz okuyup geçmek illaki daha kolaydı 

Şimdi oturup düşünmem de gerekiyor 

Ama bundan memnunum 

Öncelikle içimde bir ağlama isteği vardı ama öyle durup nedensiz ağlayamadığım için bu kitap ağlama  ihtiyacımı giderdi 

Tahmin ediyordum beni çekeceğini 

Filmi de varmış, hemen izlemek istemedim

Hayalimde olan resimleri kitapla hemen eşleştirmek, filmin bu kadar ayrıntıyı aktaramayacağını başka birinin hayal gücünün bir yansıması olduğunu düşünmek beni filmi izlemek için biraz daha ötelemeye itti

Okuduklarımın beynimde bir süre daha demlenmesine izin vermek istiyorum

Okurken kendimi sık sık bir sefer de gökyüzünü tasvir ederken tekrara düş ya da bir sefer de sadece griydi ya da maviydi de diye şaşırırken buluyordum 

Uzun uzun şairene tabirler bazen direkt sonuca gitmem için acele ettiriyor, okurken sıkıyordu 

Bataklıkta ya da ormanda neden Kya hiç ayı, tilki-kurt ile karşılaşmadı bilmiyorum, o kadar vahşi değil miydi? 

Yazar kitabın yarısından çoğunu Kya'nın çocukluk ve gençliğine ayırırken, az bir bölümü cinayetle ilgiliydi 

Artık sonuna doğru ya bu cinayeti kim işledi kiimm diye sinirleniyordum, belki kendi içinde bir anlamı vardır 

Yoksa cinayeti kimin işlediğini açıklamayıp öylece bırakacak mıydı , ay buna gerçekten dayanamazdım 

Kendi küçük çocuklarım da olduğu için çocukluğunun yaşandığı bölümler beni derinden sarstı 

Ama ben bunu yıllar önce de fark etmiştim hepimiz yalnızız aslında, Buz Devri isimli bir çizgi film var 

Orada Sid diyordu ki (mamut için) 1 gerçekten çok yalnız bir sayıdır 

Kya'da öyle 1 başına, yalnız

Neyse baya uzattım

Şimdi kitaptan beğendiğim kısımları alıntılayacağım; 


- Kya, annenin her zaman onu, bataklığı keşfetmeye teşvik ettiğini hatırladı:

"Gidebildiğin kadar uzağa git. Ta öteye, kerevitlerin şarkı söylediği yere git. 

"Sadece çalıların ilerisinde, hayvanların vahşi olduğu ve hala hayvanlar gibi davrandıkları yer demek. 


- Şimdi mutfak bayat, sessiz ve karanlıktı. "Yemeği kim yapacak?" diye sordu kendi kendine

Kim dans edecek? diye de sorabilirdi


-ANNE HER ZAMAN, sonbahar ayının, Kya'nın doğum günü için çıktığını söylerdi. 

O yüzden doğum gününü tam olarak hatırlayamasa da ayın altın renkli ve iri bir şekilde 

lagünlerden yükseldiği bir gece, Kya kendi kendine, "Sanırım artık yedi yaşındayım," dedi


-KYA BİR GÜN TATE'E, "Yirmi dokuzdan sonra ne gelir?" diye sordu. 

Tate, Kya'ya baktı. Kya, gelgitler, kar kazları, kartallar ve yıldızlar hakkında çoğu kişinin 

hayatları boyunca öğrenebileceğinden daha fazla şey biliyordu, 

buna rağmen otuza kadar sayamıyordu.

Onu utandırmak istemedi, "Otuz", dedi sadece. 


-"Vahşi şeyler olmadan yaşayabilenler ve yaşayamayanlar vardır". 

"Ah!" dedi Kya. "Ah!"

"Okuyabiliyorsun, Kya!

"Sadece o değil." Kya neredeyse fısıldayarak konuşuyordu. "Kelimelerin bu kadar çok şey taşıyabileceğinin farkında değildim. Bir cümlenin bu kadar dolu olabileceğini bilmiyordum."

Tate gülümsedi. "Bu çok güzel bir cümle. Bütün kelimeler bu kadar anlamlı olmuyor."


-... Sonra herkesi uyandırırlardı ve karın doyurma telaşı başlardı. Baba orada olmazdı. Babanın iki ayarı vardı: sessizlik ve bağırma. 

O yüzden babanın geç saatlere kadar uyuması ya da eve gelmemesi, kimse için sorun olmazdı 


- Sonra -hayal gücü geldiği kadar çabuk giderdi- yosunlu bir kütüğe doğru yürüyüp oturdu


-Hayat, küstah seslerle devam ediyordu


-En sonunda rastgele bir anda Kya'nın kalp acısı, kumlarda kaybolan su gibi akıp gitti.

Hala vardı ama derinlere gömülmüştü


-Kuşları seven birinin kötü niyetli olması imkansız gibi görünüyordu


-Güz yaprakları düşmezler; onlar uçar.

Acele etmezler, böylece etrafı dolaşırlar çünkü bu, süzülmek için tek şanslarıdır


-Yüzler, hayatın yüküyle değişir ancak gözler, eski zamanlara açılan bir pencere olarak kalır


-Jodie, mutfakta asılı duran yanlış yaşamı hissetti.


-En sonunda Jodie, "Gitmem gerek ama burada adresim ve telefon numaram var," dedi bir kağıt parçası uzatırken. 

Kya'nın nefesi kesildi ve sağ eliyle kağıdı alırken sol eliyle kamyonete tutunmak zorunda kaldı. 

O kadar basit bir şeydi; bir kağıt parçası üzerinde bir abinin adresi. O kadar inanılmaz bir şeydi: bulabileceği bir aile. Arayabileceği ve Jodie'nin cevap vereceği bir numara.


-Birine yaslanmak, insanı yarı yolda bırakıyordu


-Hayatının en kırılgan yerinde dururken bildiği tek güvenlik ağına yönelmişti; kendisine. 


-Kya bu kadar kolayca kabul edilmiş olmanın rahatlığıyla gözlerini kapattı. 

Hayat boyu süren bir özleme derin bir ara verilmişti


-Öte yandan savcı, statüsünü belirtmek konusunda, geniş ve parlak renkli kravatlara geniş omuzlu takım elbiselere güveniyordu. Kollarını savurarak ya da sesini yükselterek ağırlığını koyuyordu.

Daha yetersiz bir erkek, fark edilmek için bağırmak zorundadır 


-TEK BAŞINA GEÇİRDİĞİ milyonlarca dakika tarafından eğitilmiş olan Kya, yalnızlığı iyi bildiğini düşünüyordu


-Bu belki bir el uzatma, hislerini martılar dışında birilerine ifade etme yöntemiydi.

Kelimelerinin gidebileceği bir yer.  







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder